“Özgür” İnsan “Esareti”!

 

“Özgür olduğunu sanarak değil esir olduğunu bilerek yaşamak meselesi…”

İnsan zihninin esiridir. Nasıl ki kuşlar uçmanın esiriyse işte öyle. Her ne kadar uçmak biz insanlar tarafından bir özgürlük olarak simgelense de kuşlar için uçmak bir zorunluluktan ibaret. Her zorunluluk ise özünde kurtulunamayan, değiştirilemeyen, seçeneksiz yapmak zorunda olunandır. Hal böyle iken uçmak da kuşlar için esaretten başka bir şey değildir. İşte insanın zihni de her ne kadar özgürlüğünün bir parçası olarak görülse de aslında her insan zihninin sınırları kadar özgürdür. Başka bir deyişle insan zihninin sınırları içerisinde özgür olmak esareti altındadır. Bu zihin sınırları ise insanın tabiatı, büyüdüğü çevre ve bulunduğu ortam tarafından oluşuyor. Ve işin asıl sıkıntılı tarafı burada başlıyor. İnsan büyüdüğü çevre ve bulunduğu ortam tarafından koyulan sınırlar bireysel çaba ile aşılabilecek olmasına karşın tabiatından, kendinden var olan sınırlar birey tarafından aşılması en güç olanlar. Hatta bu sınırlardan bir kısmı için ise imkansızlıklar söz konusudur. Ötekilerin bize ve dolayısıyla zihnimize diktiği çitler yıkılabilir fakat kendi diktiğimiz çitler ne olacak? Diktiğimizin bile farkında olmadığımız o çitler… Sanırım sonsuza kadar orada kalacak. Mesela hangimiz tüm zihin sınırlarımızı, imkansızlığı muhtemel olanları bertaraf ettiğimizi ileri sürebiliriz ki? Bizi tam da temel meselemize getiren şey bu imkansızlıklar. Bu imkansızlıklar bizim nasıl zihnimizin esiri olduğumuzun kanıtı. Kendimizi özgür olarak addetmek buna bir çözüm getirmediği gibi problemi yok sayarak belki de çözüm bulunabilme ihtimalini de öldürüyor. Kendimizi özgür sanmamıza, esaret altında olmadığımız yanılsamasına karşılık Spinoza’nın şu ünlü düşüncesi bir açıklama getirebilir diye düşünüyorum: “(havaya fırlatılan) bir taşın düşünme ve bilme yeteneğine sahip olduğunu, hareket etmeye devam etmek için elinden gelen çabayı gösterdiğini hayal edin. Yalnızca kendi çabasının bilincinde olan ve farkındalığa sahip böyle bir taş, tamamen özgür olduğuna inanacak ve yalnızca kendi arzusuyla hareketine devam ettiğini düşünecektir. İşte bu, herkesin sahip olmakla övündüğü ve yalnızca insanların kendi arzularının bilincindeyken, bu arzuları belirleyen sebeplerden habersiz olmaları gerçeğinden ibaret olan insan özgürlüğüdür…” Spinoza’nın da ifade ettiği  arzularımızı, isteklerimizi belirleyen sebepler zihnimizden başka nerede olabilir ki?

Sonuç olarak ne kuşlar ne de biz aslında özgür değiliz. Yalnızca birer esiriz. Ve işin acı tarafı biz de var olmasıyla övündüğümüz düşünme yetisiyle bile çoğumuz bunun farkında değiliz. Esir olduğunun farkına varabilmek için özgür olmayı denemek ve bunun karşılığını zihin zincirlerimizin çıkardığı sesi duyarak almak gerekiyor. Peki bu sesi duymak insana esir olmanın farkındalığı dışında ne katar? İşte o ayrı bir muamma. Fakat yine de farkındalık da yaşamak için fena bir sebep sayılmasa gerek.

Yorumlar

Popüler Yayınlar